Cahit Zarifoğlu- Bir Değirmendir Bu Dünya/Zengin Hayaller Peşinde/Yaşamak/Yedi Güzel Adam

Bir Değirmendir Bu Dünya

Kitap, 1977-1984 yılları arasında yazarın döneminin çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan aktüel ve siyasi bilhassa İslam alemi ile ilgili güncel yazılarının bir araya getirilmesidir.
"Güneş birden bire kara bulutun ucundan, baskıya karşı bir başkaldırıyı hatırlatarak saçını çıkarıyor... Bu, size neler çağrıştırdı bilemiyorum. Ben, bende olup bitenleri, kurt kapanlarıyla dolu labirentimi, kara bulutumu, saçını çıkarmasını beklediğim güneşimi, kendi değirmenimi enine boyuna anlattım gibiyim. Siz de kendi labirentinizde çıkmazlarda yanılıp dönerken bakarsınız karşı karşıya geliveririz. Selâmlaşmamız, kucaklaşmamız, deneyimlerimizi birbirimize aktarmamız ve çıkışı birlikte bulup labirenti deneycinin başına indirmemiz için belki de güçbirliği yaparız. Bundan böyle, ne dersiniz?"
"Buyuruyor Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
-Kalbinde zerre miktarı iman olanın cennete gireceği umulur.
Bu müjdeyi duyan sahabe sorar:
-Ya Resulallah, zerre miktar iman nedir?
-Bir Müslüman vakit namazlarından birini elinde olmadan kaçırır, bir sonraki namazın vakti girdikten sonra hatırlar da, bundan dolayı kalbine şiş saplanmış gibi olursa, onda zerre miktar iman vardır."
"Biz kendimizi hep doğru yoldan ayrılmamış kabul eder ve dünyanın bir imtihanhane olduğunu hep başkaları için düşünürüz."
"Acaba, sadece İslam'ın buyrukları doğrultusunda kalmaya azami dikkat ederken, yanıldığımız, haksızlık ettiğimiz, tavizkar davrandığımız, korkaklık ettiğimiz, ya da tecavüzkar olduğumuz haller olmamış mıdır? Oturalım ve düşünelim."
"'OKU' emri, anlamını bilmeden okumak olmamalıydı. Anlamı kavranmadan okunacak bir şey hayata uygulanamaz, yaşanamazdı."
"Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok. Sözle ve kılıçla düzeltmeye başladığım an kendimi kıracak, kendimi doğrayacağım."
"Zira maddeci kalıplarla şekillenen batı insanı, olumsuzdan duyduğu rahatsızlıkları telafi için ya aşırı duygusallığa, fanteziye, bütün değerleri toptan inkara (Bohemlik, hippilik, uyuşturucuların verdiği hayal alemi) saplanmakta, ya da kesin sükutu (intiharı) arayıp bulmaktadır."
"Hazret-i Ömer radıyallahu anh şöyle dedi:
-Arkadaşlarınızı namazda arayın. Bulamayınca ziyaretlerine gidin. Hasta ise geçmiş olsun deyin. Sağlam iseler (namaza gelmedikleri için) darılın."
"Televizyon bütünüyle Müslümanların kontrolünde olacağı günlere kadar, onu bir torbaya koyup ağzını mühürleyin. Aksi halde hep mes'ul olacaksınız."
"Meseleyi küçücük kalmış topraklarımız içinde ve sadece iktidardakilerin gitmesi-kalması şeklinde gördüğümüz sürece iri bir adım atamayacağımızı biliyoruz."
"Alman Şairi Rilke, Malte Lavrids Brigge'nin Notları isimli eserinde 'Burası yaşanacak yer değil, ölünecek yer' diye nitelediği Paris'te hastaneler semtinde uzun uzun dolaşır ve düşünür."
"Denmiştir ki küfrün sürüp gitmesi mümkündür de zulmün istikbali yoktur. O muhakkak sükut eder, zalimler cezalarını bulur."
"Kum saati bir kere daha boşaldı. Sabır ve şehidlik iki sadık dost gibi ağırlanıyor körpe yüreklerde, dev gibi dağları dolanan yiğitlerde.
Akşamlar nasıl ağır.
Sabahlar nasıl zinde.
Bugün bir kere daha tanklar bir kağıt gibi yırtılacak, kamyonlar ganimet alınacak."
"...ibadetin de aralıksız oluşunu hatırlatıyor. Düşmanla tamamen karşı karşıya olunan harp şartlarında namaz saati gelince, bir grubun düşmanla çarpışırken, diğer bir grubun 'korku namazı' tabir olunan şekle uygun olarak, imama sadece birer rekat uyarak namaz kılmaları, ibadetin terkedilmezliğinin çok çarpıcı bir örneği.."
"Ankara büyük şehirdir. Yıllarca yaşayınca onunla dolar ve çevrenle ilişkilerinin içinde kaybolursun. Fakat İstanbul’a bir temas, birkaç günlük bir gezi, Ankara’daki hayatını basitleştiriverir. Ve görürsün ki kocaman bir kasabadır orası."
Zarifoğlu, Cahit, "Bir Değirmendir Bu Dünya", Beyan Yayınları, İstanbul.

Zengin Hayaller Peşinde

Eser, yazarın dönemin gazete ve dergilerde yayınlanan düşünce ve sanat yazırlarının bir araya getirilmesidir.
"Yazar olmanın bir reçetesi yok benim elimde. Faulkner'a sorduklarında 'yüzde 99 yetenek, yüzde 99 disiplin, yüzde 99 çalışmak' diye cevap vermiş. Bu da galiba tanımlanamayışın en iyi tanımlarından biri."
"O[ilham], insanın yapısındaki ateşi, suyu, havayı ve toprağı; ilahi teklif önünde, denge içibde tutmakla ortaya çıkabilir... Demek istiyorum ki ilham şiddetle duyulan bir öfke, açlık, cinsi heves anlarındaki hal değildir."
"Korku ve paniğin mantığı yoktur ama sebepleri vardır. Ne var ki bunları korkunun sahibinden öğrenemeyiz."
"Bir zamanlar parlak şekilde yaşanmış ahlakın, bildiğimiz ya da sezebildiğimiz prensipleriyle bakınca, büyük şehrin insan isteklerine verebildiği cevapların ilkel boyutlarda kaldığını, toplumları içten içe ortaçağ Avrupa insanının dar açılı perspektifine çektiğini ve bunu konfor merakı, moda ve çabuk varılan hazlarla perdelediğini anlıyoruz."
"Rilke'nin; büyük şehir korkusu, mücerret korku, yokluk, ölüm gibi temaları işlediği bu eserde [Malte Laurids Brigge'nin Notları], insana mistik amaçlar hiç olmazsa endişeler var gibi gelir. Oysa Rilke, Hristiyani esinlemeler, katı ya da abartılmış felsefi düşünceler üzerine kurulmuş Alman edebiyatına bir tepki gibi çıkar. İlgiyi birey çemberi içine hapseder."
"Malte olaya metafizik bağlantılar içerisinde bakabilse, korkusu, insanların gafletinin büyüklüğünden doğsa, akıbetlerine duyduğu endişeye tasavvufi anlamda hayret de eşlik etse, bunlar ona iç bağlanışında daha güzel dereceler verebilir ve yol katederdi. Odasına çekilişi bir hicret olurdu. Oysa ondaki tedirginlik kalabalık fobisi şeklinde ortaya çıkıyor."
"[Üstad Necip Fazıl] Konuşurken, jesti, ses tonu, mimiği, heyecanı ile hayret zinde. Ancak ayağa kalkıp yürümeye başlayınca biraz yaşlanıyor."
"Mutlu ve müspet kelimelerle dolu eserlere kötümserliğin sızması, kelimelerin, sanatkarın içini tarayıp gelmesinden kaynaklanıyor."
"Galiba yola bir duvar ördük ve onu önümüzü göremeyecek kadar yükselttik."
"Haydi ey şair, sen de uyan ve şimşek gibi çakan şiirlerinle insanları uyandır, ölen duyguları canlandır, unutulan görevleri hatırlat. Bununla da kalma, uyuşup kaldığın izbeden ayrıl, insanların arasına karış ve onların öbek öbek toplandıkları ağaç diplerini, tarlaları, çölleri, yemek meclislerini, sohbet halkalarını şereflendir. İnsan zihinlerinden, kalblerinin sokaklarında, bazen bir atlı, bazen hülyalı bir aşık, bazen bir meczub, bazen bir dert kirpisi, bazen bir düş, bazen bir vaha, bazen bir yıldırım, bazen bir yumruk gibi geç."
"Geniş düşünüp büyük yazılamıyor. Düşünce alışverişi yerine, iddialar, bu iddiaların tez elden gerçekleşmesi arzuları ve başka görüşlere hayat hakkı vermeme arzuları, dergilerin tutumuna da yansıdıkça, kapalı ve bağnaz topluluklar ve bunların çevresinde oluşan kapalı okuyucu kümecikleri meydana geliyor."
"Derler ki büyük alman şairi Goethe yazdığı bir eser sayesinde intihar etmekten kurtuldu... Verter'i yazarak canını kurtaran Goethe, onunla birçok gencin hayata veda etmesine yol açtı. Büyük bir zeka.. Ama kendi egoizmi içinde, başkalarının hayatını hiçe sayışı ile ne kadar cüce..."
"Saf ve dalaveresiz bir su bulunabilse de onun üzerine eğilip yüzümüzü arayabilsek. O zaman nasıl eğri büğrü, hülyalı ve aldatılmış olduğumuzu göreceğiz. Acaba çamurda kaç adım yürüdük? Kuru topraklar nerede?"
"Bir bayan sinema artistine sormuşlar, batıl itikatların var mı diye. 'Evet var' demiş, 'bir işe başlarken bismillah derim'."
"Maymunlardan meydana gelen bir ordu ile aslanlardan meydana gelen bir ordu arasında bir orman harbi patlak verdiğinde herkes reyini aslanlardan yana vermeye hazırmış... maymunlar kazanmış savaşı. Aslanlar mağlubiyet sonrası değerlendirmesi yaparlarken, büyükler meclisi üyelerinden en bilgesi, 'Niçin mağlup olduk' sorusunu şu şekilde cevaplandırmış:
-Maymunların askerini bir aslan, bizim askerimizi de bir maymun idare ediyordu."
"Müslümanın yenilişi tarihe sığacak gibi değil."
"Hazret-i Ali radıyallahu anh şöyle diyor: 'Ey Kümeyl, ilim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen koruyacaksın, fakat ilim seni korur. İlim hakim, mal mahkumdur. Mal sarfetmekle azalır, ilim sarfiyatla çoğalır.'"
"Ne vardı acıyı böylesine sevecek!.. Acıya bu kadar tutkun olmasaydık ayrıldıklarımıza duyduğumuz bu kadar özleme rağmen hareketsiz kalmazdık."
"Binlerce yıllık bir geçmişi ve doğaüstü bir takım yasaları varmış gibi algılanan ve önemsenen Nobel Hristiyanlığın 'Günah çıkarma' usulüne dayanıyor. Buluşları ile kardeşi dahil yüzlerce insanın ölümüne sebep olan bir bilim adamı, günahlarına kefaret olsun diye servetinin kendi adını taşıyan bir vakıfta toplanmasını ve bununla her yıl çeşitli dallarda ödüller dağıtılmasını vasiyet ediyor."
Zarifoğlu, Cahit, "Zengin Hayaller Peşinde", Beyan Yayınları, İstanbul.

Yaşamak

Yazarın hatıralarını da aktardığı günlüğüdür.
"ne çok acı var."
"...vurulduğunda genç bir aslanı andıran enerji dolu silahı durgunlaşıyor ve süvari boylu boyunca yerde yatan bir at gibi sahibinin başucunda bekliyor."
"Bakıyor çok koyu gölgelerle geçen karanlığı görüyorum."
"fakirdiler. yiyemedikleri zaman başkalarında bol bol bulunduğunu düşünmezlerdi bile. kendilerinde bulunmadığına dair bilgileri vardı sadece."
"...bir dostun deyimi ile modern haçlılar olan turiste ve onun yıkımına karşı bizi çökertmeyen yine de köylümüzdür."
"inandığın bir harekette, yanındakilerin kararlılığını kritik anlarda anlamaktan Allaha sığın."
"Neden böyle hayvanlarla uğraşıyor, onları kendinize muhatap ediniyorsunuz diye sordum.
-İnsanın hayvandan yüce olduğunu kanıtlıyoruz böylece diye cevap verdiler."
"Bize ağır gelen kendimizdir."
"Zulmedince kendim
Lutfedince sen
Seni andım hamdettim sana taptım."
"karşıma yaşlı bir sarhoş oturdu. beni bir yerden tanıyormuş gibi kestirmeye çalışarak baktı baktı, oturduğu yerden yalpalayarak eğildi: 'arkadaşım' dedi, 'şimdi sen bana tam beş lira vereceksin, eksik olursa, anladın mı gücenirim.' yol boyunca ısrar etti. vapur yanaşırken kalktı, sıraların arasına yürürken bir yandan da pörsümüş koluyla beni göstererek bağırmaya başladı: 'yuh be, adam olacak, şuna bakın, o kadar dil döktük, mecbur muyduk.' sıraların arasında sallanarak ayakta durdu. sıkı sıkı yumduğu avcunu açarak bozuk paralarını göstererek, 'işte hepsi diyorum ulan, ulanlar, beş lira daha lazım,' (beni gösterdi) 'şuna bakın, adam olacak be, adam ne demek, ne demek adam, para hepimizin parası değil mi, hükümet hepimizin hükümeti değil mi, şarabımızı, rakımızı hükümet yapmıyor mu, şarapçı hükümetim benim sevgilim', (beni gösterdi) 'anlayışsız vapurcu seni para; para! hepimizin parası, para ortak mal, sen kimin parasını benden saklıyorsun, paranın kimi sende, kimi onda, para hepimizin. ben paramızı, beş liramızı istedim, yuf be.' birden sakinleşip yan sıradaki birinin yanında oturuverdi. hafif fısıltıyla, 'haydi abi' dedi, 'sen ver şu milletin beş lirasını bana, tamamla şu mereti.'"
"Nerdeyse 'dokunmayın şiire' diyeceğim. Çünkü şiir yaptığımız bir şey değidlir. (ah bütün eşya öyle değil mi?) Şiir kendisi var. Bir raslantıyla değil, tersine bir özel iradeyle çıkıyor yeryüzüne... Şairler olmasaydı, şiir üzerimizden aşar, hayatı besliyemez, seliyle öldürürdü."
"Yeni doğan çocuklar büyüyüp konuştukça, harfleri ve kelimeleri ana babaları ve çevrelerindeki insanlar gibi telaffuz etmedikçe büyüyemezler."
"Fakat bilinir ki zamanını geçirmeden yazmak gerekli. Gençken, o romanın gençliğindeyken, henüz acımasızken. Hatta barbarken. Yoksa kötüyü ve kötüleri anlatmakta vakti geçirmiş olabiliriz. Cazibesine yakalandığımız 'merhamet', içimizde, en zalimlere bile sıcak kucaklar yontmadan anlatmalıyız."
"Ahmet el Rufai Hazretlerinin şu sözünü analım: 'Bir kimseyi havada uçuyor görseniz, buna bakmayın. Yaptıklarının şeriata uygunluğuna bakın."
"Bir gün biri çıkar, insanları ölçmek için meslekleri ne olursa olsun, onlara hiç aşık olup olmadıklarını sorarsa, anlamaya muvaffak edildiği bir ince güzelliğin hakkını kullanıyor demektir."
"Bütün büyük anlar yalnızlıktan yontuldu."
"...oysa yollardaki kötülük seller gibi üzerimizden aşıyor iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak kalbimizde kaçak bir heyecan gibi kalmıştır..."
"Ankarada mescidler, camiler yerin altındadır. Apartmanların en altındadır. Minareleri yoktur. Bazılarının dışarda, hiçbir alameti olmadan, kuru bir hoparlörü vardır. Ezan, görünmeyen bir camiden, yerin altındaki bir müezzinden çıkarak bu hoparlörden duyulur. Ankaralının namazı yerin altında kılınır."
"Ve gördük ki mekan değildir zamandır önemli olan ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan ve o dahi değildir kalb olmadıkca."
Eserde okunması gereken parçalar:
Zarifoğlu, Cahit, "Yaşamak", Beyan Yayınları, İstanbul.

Yedi Güzel Adam

Yazarın şiir kitabı. Kahramanmaraş Lisesi'nden yedi gencin hikayesini içerir.
"Bu insanlar dev midir 
Yatak görmemiş gövde midir 
Bir yara açar boyunlarında 
Kolkola durup bağırdıklarında 
   -Ya kurbanın olam 
   Dağlar önüme durmuş 
   Ki dağlanam 
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden 
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında"
"ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek"
"Halk aşksızsa sokaklar
banka dükkanlarıyla doludur"
"Kendini darağacına atsa
ağırlığı az gelir boğulmaya"
"Durdurun gece hücumlarını
Artık aşk insan kalbine sığmıyor"
Zarifoğlu, Cahit, "Yedi Güzel Adam", Beyan Yayınları, İstanbul.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş